16 Ocak 2011 Pazar

kelebek kadar özgür ama titrek,


Mery Daimon un bloğundaki "ruh halim" adlı resmi görünce bana çağrıştırdıkları:
kelebek kadar özgür ama titrek,
güneş gibi yakıcı ama uzak,
ağaç kadar yaşlı ama köklü
kurumuş yaprak gibi verici ama kırılgan
dağlar kadar yalnız ama dingin..

14 Ocak 2011 Cuma

muhteşem yüzyıl..

Dizilerden nefret ediyorum (House dışında).. Seyrettiğim son ve tek Türk diziside İkinci Bahardı... Yıllardır neden Kanuni veya Fatih için adamakıllı bir sinema filmi çekilmez diye düşünürdüm... Ama kaliteli ve ses getiren bir tarzda. Konu ilgimi çektiği ve çok da üzerinde tartışıldığı için Muhteşem Yüzyıl'ın birinci bölüm özetini seyrettim.. yok  Harem'di, yok  içkiydi  mevzularına hiç girmeden, bu dizi son derece kalitesiz, özensiz, ve sıradan olmuş. vakit doldurmak adına dakikalarca aynı sahneyi çekmeler, ses, ışık, dekor, kostüm, diyaloglar,  hepsi,  hepsi özensiz ve sıradan..Sonuçta çok ses getirebilecek bir konunun içine ettiler.. yazık çok yazık..

5 Ocak 2011 Çarşamba

Nietzsche'den

  • Başkasının düşünceleri ile bilgelik etmektense kendi hesabına delilik etmek daha iyidir.
  • Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh...
  • Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, aslında doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır.
  • Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.
  • İnsan dilediği kadar bilgisiyle şişinip dursun, dilediği kadar nesnel görünsün, boşuna ! Sonunda her zaman ancak kendi yaşam öyküsünü elde edecektir.
  • Sevilmiş olma isteği kendini beğenmişliklerin en büyüğüdür.
  • Bir konu hakkında hazırlıksız sorguya çekildiğimizde, aklımıza gelen ilk düşünce çoğu zaman bizim kendi düşüncemiz değildir; ama bizim sınıfımıza, konumumuza ve soyumuza ait olan sıradan bir düşüncedir sadece. Öz düşünceler pek ender olarak su yüzüne çıkarlar.
  • Açıkça büyük amaçlar tasarlayan ve daha sonra bu amaçlar için oldukça yetersiz olduğunu gizlice kavrayıveren kimse, çoğu zaman bu amaçlardan vazgeçecek kadar da güçlü de değildir. İşte o zaman ikiyüzlülük kaçınılmazdır.  
  • İnsan yığınlarının davranış biçimlerini önceden kestirmek için, onların güç bir durumdan kendilerini kurtarmak için hiçbir zaman çok önemli bir çaba göstermediklerini kabul etmek gerekir.
  • Aşk ve nefret kör değillerdir; ama kendileriyle birlikte taşıdıkları ateş yüzünden kör olmuşlardır.
  • İnsan hatasını bir başkasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz.

bazı bloglar..

Bazı bloglarda yazılanları anlamakta zorluk çekiyorum.
o kadar fazla anlamını bilmediğim kelime çıkıyor ki? anlaşılmayınca, zor olunca daha mı "entel" ve  "elit" olunuyor?

düşünce özürlü olmak..

sokak röportajlarında iki kelimeyi yan yana getirip, adam gibi konuşabilen bir insan görsem dişimi kırıcam. hatta bu konuştukları şeyler, başkasının değil,  kendi özgün düşünceleri ise otuzikisini tekmili birden..

4 Ocak 2011 Salı

şehir simgeleri..

Bence taşıma araçları bakımından şehirlerle özdeşleşen o şehirden bahsedildiğinde ilk akla gelenler;

Newyork: sarı,  burunlu okul otobüsleri
Londra: eski model taksiler veya  iki katlı otobüsler
Barcelona: motorsikletler
İstanbul: yolcu vapurları ( iyi ki yenilerin dizaynını da eskilerle aynı yaptılar)






3 Ocak 2011 Pazartesi

dikiz aynasına bakmak !!

araba kullanırken dikiz aynasına çok sık bakmayı sevmem. bakanları da anlamam.. şerit değiştirirken sağ ya da sol aynalara bakmak yeterliyken... neden bakılır ??  yapıyor olduklarını ya da yapacaklarını, tartarak,  iyi düşünerek ve muhakeme ederek yaptıktan sonra..  devamlı dikiz aynasına bakmanın, geçmişi tekrar, tekrar düşünmenin, didiklemenin ne anlamı varki? yaptın oldu ve bitti.. tamam belkide hataydı (ama o zamanlar verdiğin kararın en iyisinin bu olduğuna emindin) .. ama pişmanlık ve  nedamet duymak.. asla..

2 Ocak 2011 Pazar

Cem Özer neden sevilmez!!

Bugün Sabah gazetesinin ekinde Nur Çintay imzalı "Cem Özer'i seviyormuyuz?" yazısı vardı. Bu yazıda Cem Özer' in medya dünyasında neden sevilmediği ile ilgili olarak hem kendi  hem de yazarın kendi bakış açısından nedenler sıralanmıştı.
 Cem Özer'in bakış açısından olay şöyle özetleniyordu
 "17 Aralık Cuma günkü Kelebek‘te Ömür Gedik’in yaptığı bir söyleşi vardı. Ömür’ün kült olmaya aday siyah deri, tek bacaklı fetiş pantolonundan gözünü alabilenler, “Aykırı bir adamım, sevilmiyorum galiba” başlığını okudu. “Televizyon yöneticileri sanırım beni sevmiyorlar,” diyordu Cem Özer, “Aleyhimde büyük kampanyalar oluşturuldu.” “Nerede yanlış yaptın peki Cem?” diye sorunca da Ömür Gedik, şöyle yüzleşiyordu: “Çok yalaka davranmadım. İnsanlara hediye almadım. Yaptığım işle var oldum sadece. Ben canayakın olmak istemedim. Bir sürü yanlışım var herhalde.”

buna karşılık yazar Nur Çintay şu tezleri öne sürüyor

"Şunları bir kenara not düşelim evvela: ‘Aykırı bir adam’ olmak sevilmemeye yol açmıyor, tam aksine bazı ‘aykırı’lar tam da bu hasletlerinden ötürü baş tacı. ‘Çok yalaka davranmamak’ da sevilmeme nedeni olmasa gerek. İnsanlara hediye almamak da öncelikli sebeplerden değil herhalde. Maalesef ki sadece yaptığı işle var olmak diye bir şey yok. ‘Canayakın olmak’ istemekle olunur bir şey gene maalesef ki değil. Şöyle problemleri olabilir mi peki Cem Özer’in: Doğru olabilecek bir şeyi biçimsiz yerde/zamanda/üslupta söylemek? Lafın nereye gideceğini hesap etmeden konuşmak? O kadar iyi olmadığı işlerde de kendini çok iyi zannetmek? Mütemadi ‘ben bilirim’ciliğiyle sinir bozmak? Kendine fazla önem atfetmek, kibirli olmak?"

Birkere,  Cem Özer fena halde yanılıyor.Olay sadece medya yöneticileri ile bitmiyor. Yani medya yöneticisi Cem Özer'in önünü açtığında onun elini tuttuğunda,  onun yaptığı her program tutulacak ve Cem Özer'inde popülerliği devam mı edecekti? Her ne kadar medyada yöneticilerin kişisel, duygusal kararları kişilerin medya dünyasındaki konumlarını etkilese de,  bu sonsuza kadar devam edecek bir durum değil. Sizin raytinleriniz mütamadiyen dip yapıyorsa medya yöneticisi bile buna çok fazla katlanamaz, ve işinize son vermek zorunda kalır.

Nur Çintay'ın görüşlerinin bir kısmına katılsam da bence tam olarak Cem Özer'in durumunu açıklamaya yetmiyor. Aykırı adam olmama ve olma durumu hakikaten, özellikle medya da sevilmemeye veya sevilmeye yol açmıyor. Hatta "aykırılık" bazen, Okan Bayülgen örneğindeki gibi avantaj bile olabiliyor.
Oysa Beyaz örneğinde de bunun tam tersi söz konusu, O' da aykırılık bir kenara daima "makul"  "ılımlı" "mutedil" " itidalli" olması ile kazanıyor gibi geliyor bana. Öyleyse bunların her ikisinde olan ama Cem Özer'de olmayan ne?


Tabii bu kıstasları medyada rayting alma,  bakımından irdeliyoruz. Kimsenin kişiliğini, karakterini yargılamıyoruz.
Okan da Beyaz da oynamıyorlar, doğallar oysa Cem "ulema",  "başöğretmen" edasındaydı ve çok didaktikti.
Herşeyi bilen külyutmaz bir karakter çiziyordu. Okan içinde Cem'e benzer şeyler söylenebilirse de ben buna katılmıyorum. Bir kere Okan belki "ukala", "çok bilmiş" tavırlarında olsa da ( ki ben ona bu özelliklerinden dolayı uyuz oluyorum,  yani ondan nefret edenler sınıfındanım)  bunlar onun kendi doğal haliydi, üzerinde sırıtmıyordu.
Beyaz ise her zaman mahallenin temiz, nüktedan, abisi, kardeşi, çocuğu, arkadaşı konumunda ve bizden biri olarak sevildi ve beğenildi. Bu özelliklerin  Cem'inkilerle  ilgisi ve alakası yok.
Bu halleriyle bunları siyasetçilere benzetirsek herhalde Okan için, Recep Tayyip Erdoğan, Cem Özer için Deniz Baykal, Beyaz için ise Turgut Özal diyebiliriz:-)