27 Aralık 2010 Pazartesi

Türkiye'de toplumsal değişim ve Türk Rock'ı -I


Türkiye'de toplumsal değişim ve Türk Rock'ı -I
            1960 lı yılların sonlarına doğru, dünyayı kasıp kavuran rock fırtınası, başlangıçta Türkiye de kendini hissettirmesi ancak bu grup ve müzik tarzını dinleme olanağı olan kısıtlı bir çevreyle sınırlı kalmıştır. Bu müzik tarzı özellikle müziğe meraklı ve amatörce kendi müziklerini yapmaya çalışan burjuva gençleri tarafından keşfedilmiş ve kendi olanakları ile yaptıkları besteler, ancak çok kısıtlı bir çevre tarafından dinlenebilmiştir. Çünkü o dönemlerde Türkiye ekonomisiyle de, yaşam biçimiyle de dışa kapalı bir ülke idi. Ayrıca kitle iletişim araçları içersinde  olan radyo devlet tekelinde, basılı medya ise özel olmasına rağmen yine devletin kontrolü altındaydı.  Dolayısıyla dünyada başlangıçta, 1963 yılında Bob Dylan’la başlayan ve siyah düşmanlığının inatla sürmesi, savaşın anlamsızlığı, sevginin önemi ve dünyanın güzelliklerinin hızla yitip gitmesi söylemleriyle ortaya çıkan rock müziğinin aynı felsefeyle kitle iletişim araçlarında yayınlanması söz konusu olamazdı. Ancak rock müziği tarzıyla bestelenen fakat sözleri aynı felsefeyi içermeyen parçalar söylenebilirdi.
Türkiye’deki rock müziğini değerlendirirken, toplumsal ve siyasal değişimleri de dikkate alarak on yıllık periyotlarla incelemekte yarar vardır.             

1960-1970 dönemi:

1950 li yıllarda çok partili demokratik yönetim şekline adım atan Türkiye’deki demokrasi 1960’ın başlarında askeri darbe  ile kesintiye uğradı. Böylelikle çok partili parlamenter sisteme de ilk kez bir  müdahale ile  ara verilmiş oldu.  Demokratik olmayan bu müdahaleye rağmen, 1924 Anayasasına göre çok daha çağdaş, demokratik ve katılımcı bir demokratik Anayasa’da bu dönemde yürürlüğe girdi. İşçilerin sendikal, sivil toplum ve öğrencilerin dernek kurma hakları bu yeni Anayasa ile daha da çağdaş daha da ilerici bir hale getirildi.

Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de  1967-1968 yıllarında başta  Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca, Moğollar olmak üzere bir çok grup ve müzisyen kendilerini üne kavuşturacak olan ilk 45liklerini çıkarmaya başlamışlardı. Erkin Koray ve Barış Manço gibi yurtdışına eğitim amaçlı gitmiş ve oradaki müzik akımlarından etkilenmiş ve aynı zamanda Türkiye’nin müzik kültürünün de etkisiyle bu iki farklı müzik kültürünü sentezleyerek Türk rock müziğinin doğuşunu sağlamışlardır. Aynı zaman da Amerika’da ortaya çıkan Psychedelic rock akımı da aslında kendi ülkelerinin müziklerinin kökeninde bulunduğunun farkındaydılar.
Batı’nın 68li hippileri de doğu mistizmiyle ilgili araştırmalar yaparken, bu müzisyenler bu olayın içerisinde yetiştikleri için, batı müziği ile doğu mistizmini ve yerel müziklerini çok iyi sentezlemeyi başarmışlardı.
            Türkiye’de rock müziğinin ortaya çıktığı dönemlerde, dünyada olduğu gibi ülkemizde gençlik hareketlerinin ortaya çıktığı, gençlerin yönetim biçimlerini, kapitalizmi, savaşları sorguladığı ve buna karşı tavır aldığı zamanlardı. Aslında dünya gençliği bunlardan önce, başlangıçta, düzenin gerektirdiği ve kendilerine dikte ettirilmeye çalışılan yaşam biçimini, dogmaları, eğitim sistemini, sorgulamak ve buna itiraz etmekle başladılar. Rock müziği de bu akımlardan etkilenerek, söylemlerini bu doğrultuda gerçekleştirdi.

Ancak Cem Karaca dışında yukarıda anılan diğer Türk rockçıları, yine yukarıda açıklanan sebeplerden ötürü ( dışa kapalılık, düşünce özgürlüğünün olmaması v.b)  yaptıkları müziklerin söylemleri siyasi, toplumsal veya yaşam biçimini sorgulayan içerik taşımıyordu.

1970-1980 dönemi:

            Bu dönemlerde Türkiye, dünyada soğuk savaşın doruğa ulaştığı  kutuplaşma döneminde,  jeopolitik konumu, her iki kutbun da  ülkemize olan ilgisi nedeniyle, hiçbir Batılı ülkede dahi yaşanmayan, bir kargaşa ve kaos  içerisindeydi. Türkiye, gençliği, polisi, öğretmenleri ve sivil toplum kuruluşları da bu kutuplaşmanın içerisindeydi. Aslında Türk gençliğinin hareketi, Avrupa’daki öğrenci hareketlerinden biraz da farklı bir içerik taşıyordu. Daha doğrusu,  kendilerine dikte ettirilmeye çalışılan yaşam biçimine karşı koyma ile başlayan ve daha çok bireysel özgürlüklerin savunulması gibi bir nitelik taşıyan düşünce akımı, çok kısa bir sürede, daha çok düzenin değişmesi isteklerine ve bu  yolda silahlı mücadelelere dönüştü.  İşte bu silahlı mücadele kısmı Avrupa’da   Türkiye’deki gibi yoğun ve uzun yaşanmadı.
            Bir yanda herkese eşitlik, özgürlük, emeğin hakkını veren bir toplum düzeni savıyla hareket eden solcular, diğer yanda ise kapitalist, muhafazakar, milliyetçi  bir dünya görüşünü benimseyen sağcılar. Aralarındaki  silahlı mücadelelere varan bu teror olayları 70 li yılların sonlarında had safhalara vardı.
            Her ne kadar Türk rock grupları ve müzisyenleri, bu çatışmanın içerisinde bulunmak istemeselerde,  kutuplar onları,  onların istemleri dışında,  kendi görüşlerine yakın bularak taraf yapmışlardı bile.  Buna bir örnek vermemiz gerekirse; Cem Karaca sosyalist grubun, Barış Manço ise milliyetçi  grubun rockçıları gibi olmuşlardı.
            O dönemde Türk pop müziği yabancı parçalara Türkçe sözler yazarak, aranjman yaparken, Türk rock müziği ise Anadolu folk müziği ile rock müziğini sentezleyerek, kendine özgü bir akım yaratmıştı. Böylece Türk rock müzisyenleri, özgünlüklerini koruyup, kendi ülkelerinin kültürlerine olan sevgilerini müziklerine yansıtmışlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder